Kayıtlar

Mayıs, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Notlar: Gizli Rekabet

Resim
     Güç, irade ve yükseliş vücut bulmuş gibi bakıyordu maskülen gözlerle daha henüz hayat verdiği tomurcuğa. İlk ödevi bütçeli bir tanrı olmaktı; insansılığı, kibri , vasatın az üstü zekasıyla çoğu tabiiliği feda ederken bu imajı korumak. Kibir dediğin şey, kendindeki yüceliğe septik yaklaşırken başkalarının sana bu değeri atfetmesini talep etmektir — yani daha başından hak etmemektir onu, neyse. Böylece sirtaki başlamış olur, birinin sürekli onay beklediği, ötekinin mütemadiyen hayran olunmak istediği, acınası i n s a n c a bir dans. Zamanla kimin d a h a i y i dans ettiği önem kazanmaya başlar ki asıl trajedi burada yatmaktadır. Düşük bütçeli tanrının envanteri daralırsa rolünü sürdürmek için artık üstten bakmalı, eleştirmeli ve aşağılamalı, statüko korunmalıdır, yediği kırbaçlara hiçbir anlam veremezken ufaklık.      Zaman zaman kendine dürüst olduğun vakitlerde belki de budur hissettiğin nefretin bir ya da büyük bir kısmı, bu yüzden sayesinde istifade ...

Notlar: Bir Zamanlar Sevdiklerim

Resim
  Edvard Munch - The Scream     Yüz vermeyin şu işve ve en basit zevklerin, ilgilerin peşinde her türlü erdemden yoksun, tüm hoyratlığıyla katlanılmaz şekilde kahkahalara boğulan, fikirlerinden de şüphe etmiyor anlaşılmaz şekilde besbelli her eylemini kendince meşru kıldığı şu kadın insanı. Tanıma zahmetine bile girmediği diğer insancıkları öldürme arzusunu ne güzel saklıyor pek yapmacık pek insanca, insanca tebessümlerinde. Hayranlık verici, hiyerarşiden bi haber şekilde polemiğe girmeye çalışıyor yukarıdan aşağıya bakarak. Ah senin kanında o kadar kölelik var ki.. Evet sen, koca göğüsleri ve uzun bacakları dışında aslında pek bir şeye hitap etmeyen insan, aslında senin de içten içe bildiğin üzere kimselerin kıymet vermediği, muhatap almadığı o düşüncelerini neden paylaşmıyorsun bizimle, daha y ü k s e k bir sesle?     Hey yaşlı adam. Öyle imreniyoruz ki, öyle imreniyoruz ki ta ilk adımlarını attığında doğru olduğuna inandığın fikirlerinin etrafında dört dönüp ...

Notlar: Bir Sebep

Resim
Anish Kapoor – Descent into Limbo      Eylemleri sonsuza dek "nasıl" sorusuna tabi tutamıyoruz. Eylem öncesi peşi sıra gerçekleşmiş sebepler ve sonuçlar zinciri sonsuza dek takip edilemez çünkü gerçekleşebilmek için sonsuz bir yolu katetmek zorunda ki bu hayli uzundur. Bu durum son zamanların salt matematiği ve her zaman için bir sağduyuydu.     Sistemler de ancak kendileri kadar nitelikli yahut kendilerinden daha az gerçekliğe sahip şeylere gebe olabilirler. Misalen bir yazılım yaratıcısının organik bir canlı olduğunu tahmin bile edemez ve yapısının if-else yaratan diyotlardan ibaret olduğu şeklinde bir dayatmada da bulunamaz. Buna belki entropi diyebiliriz.     Ve sonsuzlukla uğraşırken takmıştık ilk çelmeyi Dionysos ve takipçilerine, sınırlı vakitlerinde yüz üstü yere kapaklanmadan önce, sınırlı zekalarıyla.     Ve ben de ölmüştüm, peygamber gibi doğmak ve düz zaman çemberinde hayatı iliklerine kadar sömürmek üzere.

Notlar: Sınırlar

Resim
Yves Tanguy – Mama, Papa is Wounded       Hiç var olmamış bir canlı yaratmaya çalışırdım tanrıcılık oynarken, biraz ceylan biraz kırkayak biraz deniz anasına benzeyen, o da yetmezmiş gibi hepsini tekrar sahip olmadığım renklerle çizerdim, hiçbiri bana ait olmayan; kırmızı, sarı, siyah, beyaz. Tüm gerçeklik gözlerden, kulaklardan ve ince bir deriden süzülmekte. Tecrübeyi de kelime denilen kaplarda muhafaza ediyoruz ve budur dünyamızı sınırlayan, gün batımında ufka bakarken gördüğüm şey sıcak, kaynayan nükleer bir alev topu değil, en başta güneş yazıyor üzerinde.

Notlar: Yabancılaşma

Resim
William Blake – “The Ancient of Days”      Nasıl hayat meydana gelirken buna çığlıkların eşliği elzem ise, ilk teneffüs nasıl ciğerleri dağlıyor ise, hakikate yolculuk -ki en insanca, en kutsal, en tanrısaldır- için cehennemde Dante tarafından dahi dışlanmış yıllar geçirmeniz icap eder. Hayat, zaman, acı, ve yabancılaşma ile yoğurulan tin, incelmeye başlayacak, önce kendisine, sonra maddeye sonra yıldızlara temas edecek.      Evet, ödev acı verecek olsa bile, ısdırap yaşamla eş anlamları paylaşacak raddeye gelse bile ona sahip olmalı. Çünkü daha evvel hiçbiri yoktu. Şimdi ve bir an için var sıcaklık, tebessüm, soğuk, hayat ve zaman. Bunları üst üste, yan yana, alt alta, koymalı, katıp karıştırmalı,  tasnif etmeli. Müzik yapmalı, resim çizmeli ve anlam bulmalısın. İnsanın yegane hassasiyeti ve yaşamın en büyük sıfatı acıyı olumsuzlamak yerine onu eğip bükmeli ve ondan yaratmalı. Ödev dediğin budur bence.     Emretmeyi mümkün kılacak yol işte b...

Notlar: İmkansız

Resim
        Göğsümüzü çatırdatan nişanelerle arz-ı endamdayız. Eşsizlik, ıssızlık vesaire. Paylaşmak için niye azdı hayat? Bilmez, bilinmezdik. Açan her güneş sırrımızdı ondan her abdestte özür diledik. Ötekine tahammül bencilce değil tabi ama başkasını da tanımaz, etmezdik.       Çok güzel sözler işittim daha geçen, öyle ki o haklıysa şimdiye kadar ki herkes yalan. İyi dinle güzel. Kırkbeşliler derler. Anlatma beyhude. İlgisizliği, acziyetimizi haykırdığı bir kaç arkadaşın tarafından daha önce tahkir edildik. Nasibimizi aldık. Elhamdülillah. Şimdi kalkıp saadete sarılmak gelecek mevsimleri öncekilerin sefaletine yas tutup ağlamadan mümkün değil.       Bu kırışıklıklar tecritten, sürgünden miras. Garez artık ab-ı hayat. Reva görmüşüm. Kim bilir nasıldır daha kendine adil olmayanın gaddarlığı. Uzak dur. John Everett Millais – Ophelia (1851–52)

Notlar: Mizantropik Serzenişler

Resim
      Başınıza gelmektedir eminim ki "önceden gönderilmiş" dostlarım; zihinsel köleliğin Avrupası dahi şafağın kanatlarıyla dalış yapmak isterken, hiç incelen bir merak sahibi olmamış bu kayık sahiplerine zorunlulukla yahut ahmakça bir gönüllülükle de olsa güllerden ve domuzlardan bahis açıldığında içine düştüğümüz etimizden et kopması hadisesi ne acıdır. Ne acıdır bu deneyimin ve sanki dürtüsel de olsa soyut çıkarımlar sahibine özgü biricik ve paylaşılamaz oluşu, tüm çığlıkların yankı yaptığı bir odada kapana kısılmak ve hapis tutulmak ne acı. Kelimelerle raks ederek, zavallı bir mühendisin dahi bir yere kadar takip edebileceği bir analitik ayanlıkla bile olsa hükmün yalnızca %80 anlatabilecek olmasının beraberinde yalnızca iyimser bir çeyrek anlayışta bir miktar teselli bulmaya zorlanmaktayız, işte bu dostlarım münzeviliğin kaçınılmazlığıdır.     Hiç bir fark yaratmayacak olması ve yine de hiç bir kıymeti olmayacağının bilinmesine karşın, bir fikir ayrılığı, t...

Notlar: Soliptik Enaniyet

Resim
          Kendimi diğerinin karşısında küçük duruma düşürmek esasında küçük duruma düşürmez beni. Gururum incindikten sonra ilk iş kibrim büyür. Zira önemli bir yaratıcı güçtür devam etmek için. Zaten 3. ne kadar önemlidir ki? Bu sürünün ne kadarı kendine ait bir yalnızlığa, zihin dünyasına, kendisi üzerinde kıvrılmış bir zihne, bilince, tine, duygusal ve sürekli bir yoğunluğa sahiptir? Kaçı uykusuz kaldığı için sabah ezanını duyup insanlıktan nasibini alma talihine ermiştir? Sayıca üstün bu vasatlığın içerisinde kabul görme zorunluluğu çekingen kılmaktadır insanı. Kimi tavus kuşunun göstermediği kuyruğu bu yüzden gururudur. Yine bu yüzden çok akıllı insanlar çekingenleştiğinde onlara saygı duyulmaz. Bu sebeplerle bazen bir milyon insan öldürür ve hiç cinayet işlemezsin. Tabi kimseyi öldürmedim. Çünkü duymuştum kupkuru dudaklarla deniz kenarında ölmenin ne kadar güzel olduğunu. Günahsız.  Narcissus (1597-1599) - Caravaggio       ...

Notlar: Mirac

Resim
      Bıçağını boynuna dayadığında İsmail'in, tanrısına göstermişti İbrahim imanını ve beraberinde sahip olduğu diğer yüceliklerin salt bir boyun eğmeden ve yalnızca korkaklıktan ibaret olmadığını. Çilekeşi odaya kilitlemeden evvel Müridin yüzündeki bu gülümseme doğallığını ve en sevdiğini feda etmeye kalkmaktaki ulviliğin şöleninden geliyordu. "The Sacrifice of Isaac" – Caravaggio (1603)      Gün şimdiden bir anı. Ve artık gecedir. Şimdi sormak için tanrı katında Mirac'ı ararım. Vakur bir ukalalık ve aptal bir mağrurlukla "Ne kaldı şimdi feda edecek?" "Study after Velázquez’s Portrait of Pope Innocent X"

La Pianiste

Resim
          La pianiste filmini izledim. Çok çarpıcıydı. Rahatsız edici ama çok iyi işlenmiş bir estetiği vardı. Sanat budur işte. "Güzel Sanatlar" bölümlerinde sanata bu sıfatı uygun gören cürretkar densiz kimdir acaba? Sanatı "güzel"e indirgeyemeyiz. Sanat karanlık ve acı olana da kapılarını açmalı. Sanat hoş vakit geçirme aracı değildir. Hayatın kendisi çoğu zaman çirkin, anlamsız ve trajik iken sanat "güzel" olmaya utanmalıdır bile.       Hayatı boyunca annesi ve diğer şartlar tarafından arzularını bastıran bir kadının patolojik bir seviyeye evrilmiş cinsel eğilimlerini izledim. Annesinin sevgisi gerçek ama bencil bir sevgidir. Evladını kendisine bağımlı kılmak için sevmektedir. Karşılığında da evladının potansiyelinin feda edildiğinin farkında bile değildir. "Anne ve oğulun aralarındaki gizli komploya ve birbirlerinin hayatlarına ihanet etmelerinde nasıl yardımlaştıklarına bir bakın" der ve "yutan anne" olarak özetler bu durumu Jung....