An
"The Creation of Adam" – Michelangelo (1512) Hakikatin ne tür bilgiye haiz olduğu sorusu çokça karmaşalara neden oldu. Fiziğin, doğanın nesnel ve sabit davranışları mı yoksa bu herkesçe mutabık halde var olduğu görünen "sonuçlardan" ziyade bunları varlığa getiren ve harekete geçiren sebeplerin mi kıymetli olduğu sorusu ne zamandır gündemdeydi. Bu iki yaklaşıma da bir karşı çıkış olarak bu iki epistemolojik ilgiye de insanın muhatap olması gerekliliğinden dolayı en başta insanın ne olduğunun anlaşılması zorunluluğu benim de mutabık olduğum bakış açısıdır ve bu hakikatin bir parça öznel olmasını zorunlu kılar. Bilgi öncelikle insanın içinde bulunduğu sistemde sistemin öğelerine maruz kalmasıyla ve bunları zihin aracılığıyla duyumsaması, tecrübe etmesi ve hafızaya kaydetmesi ile kişide en ilkel haliyle mevcut olur. Sistem öğelerinin yani maddesel dünyanın soyutlanması, aralarında sebep-sonuç ilişkisinin kurulması aklın görevidir ve bu anlamda zihin aklın hizmetine sunu...