İfade ve Basın Özgürlüğüne, Demokrasi ve Cumhuriyet'e İtirazlar
Cumhuriyet. Halkın kendi kendini yönetmesi. Halkın kendi irade ve çıkarlarını temsil edecek vekilleri atayarak bunlardan teşekkül eden bir meclis oluşturup yasama iradesini bunlara bahşetmesi.
Kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi? Daha en başka bu kadar güzel gözükmesinden dolayı işkillenmek lazım. Nazariyatta kusursuz gözüken tasavvurlar genellikle bütün olarak çocuksu ve aptalcadır. Pratikte ne kadar salakça oldukları hemen kendini gösterir. Kusursuzluk gerçekliğe toslamak için hiç vakit kaybetmez.
Halkın iradesinden bahsederken evvela halkı tanımak gerekli. Halk nedir? Halk sıradan insanlardan müteşekkil, anlama ve muhakeme yeteneğinden yoksun yığın demektir. Çoğunluk herhangi bir şeyin muhtevasını içeriğini anlamaz. Bırak anlamayı bunu anlamaya tenezzül dahi etmez. Halk dediğin şeyin ilk derdi geçim sıkıntısıdır. Onu aştığında da tek gündemi hedonist, behimi arzularını tatmin etmek olur. Halkın gerçeklik algısı değiştirilebilir ve belli şer odakları tarafından kandırılmaya açıktır. Sırf bunun tatbiki için sosyoloji diye bir ilim dalı ortaya konulmuştur. Sosyolojinin varlığı tek başına kalabalığın acizliğinin tasdiki için yeterlidir.
Demokratik bir mecliste alınan kararlardan vekiller en başta kendilerini sorumlu görmezler. Başarının mevcudiyetinde herkes bunun hayata geçirilmesinde pay sahibi olduğunu mağrur bir şekilde söyler. Bunu edepsiz bir edayla göze sokarcasına bas bas bağırmaktan imtina etmezler. Lâkin ilk mağlubiyet akşamında halkın iradesinin tecellisinin bu yönde olduğunu, kendi düşenin ağlamaması gerektiğini öne sürerek halkı suçlamak utanmazlığını göstermekte de bir çekince içinde değillerdir. Mesuliyet anlayışından yoksun bir devlet adamına ne demeli?
Sıradan bir fert sabah işe gider. 8-10 saat çalışıp hayatını idame edecek parayı kazanır. Akşam eve gelir. Yorulmuştur ve dinlemeyi hak etmiştir artık. Biraz televizyon izler ve yatar, uyur. Böyle bir bireyin yaşamakta olduğu bu rutin içerisinde bazı meselelerin hakikatine vakıf olması beklenebilir mi? Bilgi kendisi için gayret göstermeyene malum olamaz. Bilgi kendisine kayıtsız kalanı da affetmez. Bu itibarla devlet yönetiminde hiç bir fikre sahip olmayan bireylere söz hakkı verilmemelidir.
Mecliste ekonomi ile ilgili bir tasarının, kabulü ve reddi için rey kullanan vekillerin ne kadarı ekonominin ilkelerine hakimdir? Vekillerin çoğu siyasi partilerin bünyesinde dalkavukluk ve kurnazlık yaparak maddi çıkar peşinde koşan değersiz insanlardan ibarettir. Bu insanların itaatkar dalkavuklukları, denileni yaptıklarından dolayı ödüllendirilir. Bu basiretsizler üstlerinin emirlerini yerine getirmek adına yüksek mevkilere terfi ettirilir. İnisiyatif ve duygudan yoksun bir maymunun devlet adamlığından bahis edile bilinir mi? Günümüzün devlet adamları vazifesini yerine getirmek dışında bir serbestiyeti olmayan memurlardan ibarettir.
Halkın yani vasatın iradesinin gösterdiği çizgide hareket edip dahiyane, sıra dışı işler ortaya koymak mümkün müdür? Vasatın bir dâhiyi devlet ricalinin başına getirmesi ne kadar olasıdır? Sıradan bir insanın bir dahi karşısındaki tutumunu ele alalım. Sıradanlar cehaletini kendisine hissettiren şeylerden büyük ölçüde rahatsızlık duyar. Cahiller basiretsizliklerini hatırlatacak şeylere hemen yüz çevirirler hatta onlara düşman kesilirler. Bir cahil, cahilliğinin normalliğiyle teselli bulur. Dolayısıyla bir dahi ile karşılaştıklarında içgüdüsel olarak ona karşı cephe almak gibi çok güçlü bir eğilimi vardır. Öyle ki bu dahi acilen ortadan kaldırılmalıdır.
Dâhi bir devlet adamı üstün ve sıra dışı tasarılarını hayata geçirmek için kendisini anlamaktan aciz kalabalığa yalvarmalı mıdır? Dâhi olması yetmezmiş gibi çok yüksek bir ikna kabiliyeti şartı da mı aranmalıdır kendisinde? Başarı, bir fikrin yüceliğini kabul ettirmeden önce çoğunluk tarafından anlaşıldığı bir kere olsun görülmüş müdür? Devlet adamı bu kalabalıklar tarafından görmezden gelindiğinde ne yapmalıdır? Onlara maaş mı bağlamalıdır?
Bütün çığır açan icraatler bir dâhinin, toplumun uyuşukluk ve tembelliğine karşı saldırıya geçen iradesinin tezahürüdür.
Halk muhakeme ve anlayıştan uzaktır dedik. Halk neyi gözetir öyleyse? Halk daima şeylerin dış görünüşünden yaşadığı tatminkârlık ile iktifa eder. Zarfın güzel kokması, göze hitap etmesi, kulağa hoş gelmesi çoğunluğun buna sahip çıkması için fazlasıyla yeterlidir. Halk mazrufla ilgilenmez. İlgilense bile bunu anlayacak zihni olgunlukta değildir. Bundan da ziyade bu ilgiyi göstermeye tenezzül dahi etmez.
Nazari-felsefeler karşısında bu şuursuz kalabalık, sekiz yaşında bir çocuk kadar aciz ve savunmasızdır. Çocuğun hareket serbestliğine müdahale etmemek adına idealist davranan bir ebeveyn, ev içerisinde fare zehri, türlü tıbbi ilaçlar gibi maddeleri çocuğunun ulaşma imkanı olan yerlerde bulundurması mantıklı mıdır? Çocuk kendini zehirlediği takdirde bunun sorumluluğun ebeveynin değil midir? O zaman devletin milli birliği, milli bilinci, dini tasavvurları, içtimai ahlakı ve nizamı zedeleyecek, bunları itibarsızlaştıracak her türlü propaganda ve içeriğe karşı toplumu korunmak gibi bir vazifesi vardır.
Basın ve ifade özgürlüğü halka yalan söylemenin, manipülasyona açık olan insanların art niyetli, şerefsiz ve ahlaksız şer odaklarının kucağına bırakılmasının edebi bir ifadesidir.
Milli birliğe, milli şuura, dini değerlere tehdit teşkil eden hiç bir şey meşru değildir.
Ateizm, komünizm ve benzeri zehirli fikirlerin sözcülüğünü, kanaat önderliğini yapan herkes çok ağır bir şekilde cezalandırılmalıdır. Öyle ki sadece suçluyu değil, bizzat suçun kendisini cezalandırırcasına, ibret yaratacak şekilde öyle hükümler verilmelidir ki böyle bir ihanet bundan böyle kimsenin aklının en ücra köşelerinden bile geçmemelidir. Nizam ve sükunet toplum için esastır.
Devletin ilk mücadelesi mediokrasiye(vasat egemenliğine) karşı olmalıdır. Dahi bir devlet adamının tek karar verici merci olduğu, kararlarına yardımcı olmak adına kendisi tarafından alanlarında uzman kişilerce oluşturulan bir meclisin olduğu meritokratik bir rejime geçmek şarttır. Bu rejimin hayata geçirilmediği her saniyenin imkan ve kaynak israfı olduğu rahatlıkla gözlemlenebilmektedir.
Böyle bir tasarının hayata geçirilmesi için ne tür girişimler ortaya koyulmalıdır? Tarihte bunun örnekleri var mıdır? İnşaAllah bu mesele üzerine de bir şeyler karalayacağız. Şimdilik şunu söylemekle yetinelim: "Saldır ki seni anlasınlar".
Yorumlar
Yorum Gönder